24 Nisan 2013 Çarşamba

Ama Nasıl Hediyeleşmek?

          Hediyeleşmek güzeldir. Fakat hediye verme işi zorunluluğa dönüştüğünde hiçbir anlamı ve değeri kalmıyor. Bana kalırsa insan sevdiği şeylerden hediye etmeli. Ya da hediye etmek için illa bir şeyler alacaksa aldığı şeyi önce kendisi sevmeli, içine sinerek almalı. Sevmedğimiz, kullanmadığımız, eskisi kadar hoşumuza gitmeyen bir şeyleri hediye diye başkasına vermek ya da sırf özel bir gün -özel gün ne demek?- diye gidip hediye almak çok anlamsız geliyor bana. Özellikle şu "özel gün" kavramı beni sinrilendiriyor. Şu gün şu kişiy düşünecek ve ona hediye alacaksın/almalısın dayatmasından başka nedir bu özel gün safsatası? Biz kimi ne zaman düşüneceğimizi bilmiyor muyuz efendim!? (Ki bilmesek bile bu kimseyi ilgilendirmez.) İnsan hediyeyi istediği zaman -gerçekten içinden geldiği zaman- vermeli bana kalırsa. Bu şekilde verilen hediye sizi de karşınızdakini de daha çok mutlu eder. (Kendimden biliyorum.) Şöyle ki yolda yürüyorsunuz, annenizin çok sevebileceği bir şey gördünüz ve aldınız. Eminim bu hediye "Anneler Günü"nde alınan herhangi bir hediyeden bin kata daha mutlu eder annenizi. Zira böyle bi durumda hediyenin ne olduğu çok da önemli değildir, önemli olan bunu düşünmüş olmanızdır.  

          Özel gün demişken doğum günlerine de değinmeden geçmek istemiyorum. Malumunuz ülkemizdeki insanların büyük çoğunluğu (internettten az buçuk dahi olsa anlayan insanlardan söz ediyorum), küçüğünden tutun yaşlısına kadar neredeyse herkes bir feysbuk hesabına sahip. Yine bildiğiniz üzre bu hesaplar üzerinden doğum günü tarihinizi dilerseniz arkadaşlarınızla paylaşabiliyorsunuz. Ben de ilk yıllarda arkadaşlarımla paylaşmıştım bu bilgiyi. Doğum günümün kutlanmasını istediğimden mi? Hayır. Aksine doğum günü kutlamalarını sevmem  ve kutlamam da. (Bunun sebebini de bilmeyiverin canım!) Neyse, doğum günümün sene-i devriyesinde bütün arkadaşlarım kutladıydı sağ olsunlar fakat doğrusu hiçbirine cevap vermek gelmemişti içimden. Yolda gördüğünde selam vermemek için başını çeviren adam kalkmış burda doğum günümü kutluyor. Sırf formalite! Sempatiklik maskesi takılmış itici, soğuki hiç samimi olmayan bir duvar yazısı. Ve cevap vermiyorum da. Sonraları paylaşım ayarlarını değiştirdim tabi. Demek istediğim beni seven, bana önem veren insanlar sadece doğum günümde değil her fırsatta zaten arayıp soruyorlar halimi hatrımı. Aramasalar da mühim değil ki her daim gönüllerinin bir köşesinde yerim olduğunu biliyorum, yetiyor bu. 

   

20 Nisan 2013 Cumartesi

SAÇMALAMA ÜZERİNE DERSLER


"Düşündüklerimi tam mânâsıyla ifade edemiyorum.
veya:
Bu konudaki düşüncelerim açık ve kesin; ancak yeterince açık ve kesin olarak ifade etmeyi beceremiyorum.
Bu tür cümleler, şayet nezaket ve tevazû niyetiyle kullanılmamışlarsa saçmadır. Çünkü düşünülebilen her şey söylenebilir, yani düşüncenin konusu olan her şey, aynı zamanda dilin de konusudur, yani kavramlarımız varsa o kavramları tanıtmaya yarayacak sözcükler bulmakta, bulamıyorsak, üretmekte güçlük çekmeyiz.
Tanımlıyorum: Bir sözcüğün anlamı, ve fakat bir nesnenin kavramı olur.
O halde hiç kimsenin düşünceleri açık, kesin ama buna karşın ifadeleri dağınık, bozuk, vs. olamaz. Başka bir deyişle, ifadelerinizin tutarsız ve yanlış, ama düşüncelerinizin tutarlı ve doğru olması mümkün değildir.
Bir kimsenin ifadeleri ne kadar karışıksa düşünceleri de o kadar karışık, sözleri ne kadar yanlışsa fikirleri de o kadar yanlıştır.

Acaba hâl böyle olmasına rağmen niçin bu tür özür bildirimleri ile karşılaşıyoruz veya düşüncelerimize yeterince açıklık kazandıramadığımızı —hadi başkaları bir yana— bizzat kendimiz itiraf etmek zorunda kalıyoruz?
Hiç kuşku yok ki gerçekte açıklıktan mahrum olan düşüncelerimiz olduğu için.
İfadelerimizde değil, öncelikle düşüncelerimizde kesinlik bulunmadığı için.
Şayet düşüncelerimiz açık ve kesin olsaydı, ifadelerimiz de açık ve kesin olurdu. Aksi kabul edilemez.
Ne var ki insanların çoğu duyguları ile düşünceleri arasında ayrımda bulunamaz. İfade etmekte zorlandığınız hususları gözden geçiriniz, göreceksiniz ki ifade zorlukları, kapalıkları, hatta bozuklukları düşüncelerinizde değil, çokluk duygularınızdadır.
Şiddetli duygular aslâ yeterince ifade edilemez. Acı çekiyorsanız, acınızı sözcükler aracılığıyla ve pek tabii ki tam mânâsıyla başkalarına ifade edemezsiniz. İfadelerinizdeki karmaşa, düşüncelerinizdeki karmaşayı yansıtmıyorsa, yani düşüncelerinizin açıklık ve kesinliğinden eminseniz, o ifadenizin bir düşünce bildirimi değeri taşımadığından da emin olabilirsiniz. Yok eğer ifadeleriniz duygu bildirimi amacı taşıyorsa, zaten hiçbir zaman açıklık, kesinlik, yeterlilik gibi sıfatları giyinemeyecektir.
Şiddetli hiçbir duygu, yetkinlikle dile dökülemez. Mecaz, kinaye, teşbih, istiare, îma, tariz, vb. söz sanatlarına ihtiyaç duyuşumuz, duyguları dile getirmenin güçlüğündendir.
Denerseniz göreceksiniz, duyguların şiddeti her denemenizde ifadelerde de şiddet doğuracak ve bu şiddet de ister istemez düşünce düzeyinde saçmaduygu düzeyinde yetersiz olacaktır.
Örneğin:
Beğeniyorum... seviyorum... aşığım... aşkımdan ölüyorum... geberiyorum...
Yani?
Yanisi şu: Duygularınızın şiddetini dile getiren sözcükler olumludan olumsuza yönelerek dile gelmek isteyeceklerdir. Söz sanatı ezber bozmayı sever!
Duygularınızı açıkladığınızda, muhatabınız aynı duyguların tecrübesine sahip değilse, o duyguları hiç tanımıyorsa, ifadelerinizden hareketle duygularınızı kesinlikle anlayamayacaktır. Fakat duygularınızın tecrübesine sahipse, siz sussanız, açıklama yapmasanız bile muhatabınız sizi anlamakta hiç zorluk çekmeyecektir.

Düşüncelerinizi ifade ettiğinizde, düşüncelerinizle tanışmamış bir kişi, düşüncelerinize katılmasa bile, düşüncelerinizin doğruluğu veya yanlışlığı konusunda bir kanaat sahibi olur/olabilir. Daha önceden aynı düşüncelere ulaşmış olup olmaması ise bir kıymet taşımaz, yeter ki düşünebilme yetisi, o düşüncelerin seviyesine mutabık olsun! Duygular sözkonusu olduğunda, önceden tanışıklık, zorunlu bir koşuldur.
Duygusal yeterlilik (tanışıklık), duyguların bildiriminde ve alımında (anlama ameliyesi için) ne kadar zorunluysa, zihinsel yeterlilik de düşüncelerin karşı tarafa bildiriminde ve kavranılmasında o denli belirleyicidir.
Duymuyorsan, duygularımı sana duyuramam. Çünkü ifadeler aracılığıyla duyamazsın.
Bilmiyorsan, düşüncelerimi sana pekâlâ aktarabilir, açıklayabilir, açık kılabilirim.
Şayet anlamak istersen, pekâlâ anlayabilirsin."

DÜCANE CÜNDİOĞLU

(Böyle güzel ve düşüncelerinizin tam olarak karşılık bulduğu yazılar kaybolmamalı.)
(http://ducanecundioglusimurggrubu.blogspot.com/2013/04/sacmalama-uzerine-dersler.html)

PİRİNÇ

      İçeri girdiğimde soba yanıyordu usul usul. Loş odanın ölgün aydınlığında, fırlayarak, her tarafı yakıp kül etmek için çıldıran azgın, ...