31 Mart 2013 Pazar

İnsan toplumsal bir varlık mıdır? Değilse olmalı mıdır?

          İnsan hata yapmaktan korkmalı mıdır? Kastım yaptığı şeyin hata olduğunu bile bile hata yapmak. Hatadan ziyade doğru olmayan şeylerden bahsedelim. “Doğru olmayan” dedik, kime göre doğru olmayan, topluma göre mi kişiye göre mi? Mesela kişinin yapacağı davranış topluma göre doğru fakat kendisine göre doğru değilse o davranışın kişiye pişmanlık vermesi pekâlâ mümkün. Mümkün fakat bu pişmanlığın atlatılması, kişiye göre doğru topluma göre yanlış olan bir davranış sonucunda yaşanabilecek olan pişmanlığın atlatılmasına göre daha kolay.

          Kendimi bildim bileli “İnsan toplumsal bir varlıktır.” sözünü duyarım. Toplumsal bir varlıktan kasıt nedir? Topluma ait olan mı? Toplumun malı olan mı? Topluma üye olan mı? Üye olmak isteyen mi? Toplum kim? Kişi böyle bir aidiyet istiyor mu istemiyor mu veyahut böyle bir aidiyetten memnun mu? Soruları uzatmak mümkün fakat şimdilik buna gerek görmüyorum. Sözünü etmek istediğim şey toplumsal baskı, yani ki mahalle baskısı. Girişte söylediklerime dönelim ve ilk bahsettiğim doğru olmayan davranış türüne birinci, diğerine ise ikinci tür davranış diyelim. Kişi birinci tür davranışta bulunduğunda ve bunun sonucundan memnun olmadığında topluma sığınacak, toplumuna! Toplum bir şekilde motive edecek bireyi, yaptığı davranışın doğru olduğuna ikna etmek için elinden gelen her şeyi yapacak. Birey zayıf bir iradeye sahipse ikna olacak ve zamanla içinden gelen sesi –yapılan davranışın doğru olmadığını durmadan haykıran sesi- susturacak, susturamasa da bastıracak, kısacak. Dolayısıyla yaşadığı pişmanlığı ama kısa ama uzun bir süre sonra atlatacak. Aslında burada da bir toplumsal baskıdan söz edemez miyiz? Olumlu bir baskı fakat!

          Gelelim ikinci tür davranışa. Bazen toplum, kendince doğru bir davranışta bulunduğuna inanan insanları o davranışı yaptığına yapacağına pişman edebilir. Böyle bir durumda kişinin içi rahattır zira yaptığı şey doğrudur, kim ne derse desin. İşte tam burada davranışta bulunanın toplumla ilgili algısı devreye girer. Birey kendini topluma ait hissediyorsa, toplumun ayrılmaz bir parçası olmuşsa bugüne kadar ve öyle olmaktan memnunsa çeşitli zorluklar yaşayabilir. Yaşadığı pişmanlığı –ki yine toplumdur pişman olmasına sebep olan- atlatsa bile toplum yaptığını her seferinde mutlaka yüzüne vurur. Birey unutur da toplum unutmaz. Toplum, dilerse yaraları sarar dilerse yaralar açar.

          Ben toplumun neresindeyim? İçinde mi dışında mı? Ya da ben toplumun neresinde olmak istiyorum? Derin bir konu, en azından benim için. Yazıya aktarabildiğim bu kadar olsa da daha fazlasını düşünüyorum.

Eyvallah..

PİRİNÇ

      İçeri girdiğimde soba yanıyordu usul usul. Loş odanın ölgün aydınlığında, fırlayarak, her tarafı yakıp kül etmek için çıldıran azgın, ...